Böbreklerimizden biri olmadan hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz?
Çok nadir görülen istisnalar dışında her insan, boşaltım sisteminin işlevsel birimleri olan iki böbrekle doğar. Boşaltım sisteminde böbreklerden başka, her böbrekten çıkan birer boşaltım kanalı, bir idrar kesesi ve üretra (idrarın, idrar kesesinden atıldığı boru şeklindeki yapı) bulunur. Böbreklerin kan basıncını düzenleme, kırmızı kan hücresi üretme, D vitaminini etkinleştirme ve glikoz üretme gibi birçok işlevi vardır. Fakat bunlardan da önemlisi, böbrekler, vücut sıvısının pHını, osmotik basıncını, bileşimini ve miktarını düzenler. Bu işlemi, vücut sıvısını kan dolaşımı aracılığıyla süzerek gerçekleştirirler. Fazla su, elektrolitler, azot ve diğer atıklar idrar olarak atılır. Bu etkinlikler, vücudumuzda hücrelerimizin içinde bulunduğu çevrenin olması gerektiği şekilde bulunmasını ve bu düzenin korunmasını sağlar.
Böbreklerin bu işlevi yerine getirmemesi durumunda, diyaliz makinalarını saymazsak, yaşam olanaksızdır. Fakat birçok organımızın tersine, gereğinden fazla böbrek kapasitesiyle doğduğumuz da bir gerçek. Aslına bakılırsa, vücudumuzda sadece bir böbreğin %75’inin işlevsel durumda olması bile yaşamımızı sürdürmemiz için yeterli.
Bu fazla işlevlilik durumunu bize, “nefron” adı verilen ve sayıları her bir böbrekte yaklaşık 1,2 milyon olan, mikroskopik temel süzme birimleri sağlıyor. Nefronlar, kan plazmasını süzen, düzenleyen ve uygun haldeki vücut sıvısını vücuda geri veren, oldukça küçük tüpçükler. Normal şartlarda her gün, böbreklerden 120 litre sıvı geçer ve yaklaşık 1,5 litre idrar üretilir.
Sadece bir tane böbreğimiz olsa bile, bu böbrek tek başına vücudun gereksinim duyduğu miktrada süzme işlemini gerçekleştirebilir. Böyle bir durumda nefronlar, fazladan yükü kaldırabilmek için büyürler. Bu duruma hipertropi (hypertrophy) denir. Hatta bir insan doğuştan tek böbreğe sahipse bile, diğer böbrek büyüyerek normal bir insanda iki böbreğin toplam büyüklüğüne erişebilir.
Boşaltım sisteminin, bir böbrekle işlevini yerine getirebilmenin yanı sıra başka koruyucu özellikleri de var. İnsanda 40 yaşından sonra, her sene nefronların %1’i işlevini yitirmeye başlar. Buna rağmen kalan nefronlar büyüyerek bu eksiği kapatabilme yeteneğine sahiptir. Kanıtlar, yaşarken böbrek bağışında bulunanların, bağış sonrasında uzun vadede, sağlıkla ilgili zararlı etkilerle karşılaşmadıklarını gösteriyor. Bu kişilerin karşılaşabileceği sorunlar, artık bir böbreğin olmayışıyla ilgili değil, cerrahi müdahale sonrası güçlüklerle ilgili olabilir.